Bizzat ABD Başkanı Donald Trump tarafından başlatılan ve TikTok’un ABD’deki faaliyetlerini Amerikan merkezli bir yapıya devretmeyi amaçlayan anlaşma süreci, 2025’in son günlerinde yeniden gündeme geldi. Bloomberg’in aktardığı bilgilere göre, TikTok CEO’su Shou Chew, çalışanlarına gönderdiği bir iç yazışmada, şirketin ana kuruluşu ByteDance ile birlikte anlaşmanın ana hatları üzerinde mutabakata varıldığını belirtti. Chew, bu yeni yapının resmi olarak 22 Ocak 2026 tarihinde faaliyete geçmesini beklediklerini ifade etti. Anlaşmaya göre, TikTok’un ABD operasyonlarını yönetecek olan yeni girişim, mevcut TikTok ABD Veri Güvenliği (USDS) yapısı temelinde inşa edilecek ve bu yapı, ABD verilerinin korunması, algoritma güvenliği, içerik denetimi ve yazılım güvencesi gibi kritik süreçlerde tam yetkiye sahip olacak. Söz konusu girişimde çoğunluk hissesinin Oracle, Silver Lake ve MGX gibi Amerikalı yatırımcılara ait olacağı; ByteDance’in ise daha küçük bir hisseyle katılım sağlayacağı kaydedildi. TikTok, ABD-Çin ilişkilerinde önemli bir yere sahip Her ne kadar taraflar anlaşmayı imzalamış olsa da, Çinli yetkililerin konuya ilişkin resmi tutumu netlik kazanmış değil. Trump, eylül ayında yaptığı bir açıklamada Çin’in anlaşmaya “tam destek verdiğini” ifade etmişti. Fakat takip eden aylarda iki ülke arasında yapılan görüşmeler, kamuoyuna yalnızca belirsiz ve temkinli açıklamalarla yansıdı. Ekim ayında Çin Ticaret Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, ABD ile TikTok’a dair meselelerin “uygun şekilde çözülmesi” yönünde çalışıldığı belirtilmişti. …
TikTok’un ABD operasyonları el değiştiriyor: Kritik tarih açıklandı haberi ilk önce Teknoblog üzerinde yayımlandı.
Kategori arşivi: Çin
Çin’den Batı’ya ‘Manhattan’ Cevabı! Yerli Çip Makinesi İçin Gizli Laboratuvar Devrede
Reuters’ın özel haberine göre Çin, Batı’nın tekelinde olan kritik bir teknolojiyi kopyalamayı başardı. Shenzhen’de kurulan ve yüksek güvenlik önlemleriyle korunan gizli bir laboratuvarda, yapay zeka yarışının kaderini değiştirecek yerli çip üretim makinesinin prototipi üretildi. Bu gelişme teknoloji savaşlarında dengeleri sarsabilir. Neler olduğuna gelin yakından bakalım…
Çinli bilim insanları Washington’ın yıllardır engellemeye çalıştığı büyük adımı atmayı başardı. Shenzhen’de, Batı’nın askeri ve ticari hakimiyetinin temelini oluşturan gelişmiş yarı iletkenleri üretebilecek bir makine prototipi inşa edildi. Bu devasa sistem, saç telinden binlerce kat daha ince devreleri silikon plakalara işleyen ‘EUV’ yani Extreme Ultraviolet Lithography teknolojisini kullanıyor. Şimdiye kadar sadece Hollandalı ASML şirketinin tekelinde olan bu teknoloji, yapay zeka ve akıllı telefonların beyni sayılan çiplerin üretiminde kilit rol oynuyor.
Projenin arkasında adeta bir casusluk filmini aratmayan detaylar var. Kaynaklara göre bu süreç Çin’in ‘Manhattan Projesi’ olarak görülüyor. ASML’den transfer edilen eski mühendisler ve bilim insanları, mevcut makineleri tersine mühendislik yöntemiyle inceleyerek bu prototipi geliştirdi. Güvenlik o kadar sıkı tutuluyor ki projede çalışan bazı mühendislerin takma isimler kullandığı ve kimliklerinin gizlendiği belirtiliyor. Bu gizli bilim ordusu Huawei liderliğinde koordine edilen binlerce mühendisten oluşuyor.
Mevcut prototip makine şu an çalışır durumda, ancak henüz tam anlamıyla çalışan bir çip üretebilmiş değil. ASML CEO’su Çin’in bu teknolojiye ulaşmasının çok uzun yıllar alacağını söylemişti. Ancak Reuters’a konuşan kaynaklar, çalışan çip üretimi için 2030 yılını gerçekçi bir hedef olarak görüyor. Bu tarih analistlerin tahmininden çok daha erken. Yine de optik sistemlerin hassasiyeti gibi ciddi teknik engeller var. Çin bu açığı kapatmak için eski makinelerden parça topluyor ve karaborsadan tedarik sağlıyor. Anlaşılan Pekin yönetimi, ABD’yi tedarik zincirinden tamamen çıkarmayı hedefliyor.
ChatGPT Uygulama Mağazası Kapılarını Açtı
Çin, ABD ambargolarına karşı kendi EUV teknolojisini geliştiriyor
Çinli araştırmacıların, yapay zekâ uygulamalarında kullanılabilecek gelişmiş yarı iletken çiplerin üretiminde önemli rol oynayacak bir teknolojinin prototipini geliştirdiği bildiriliyor. Reuters tarafından aktarılan bilgilere göre, Shenzhen merkezli bir ekip, bu yılın başlarında ilk yerli aşırı ultraviyole (EUV) litografi makinesinin prototipini tamamladı. Kaynaklara göre, söz konusu cihaz şu anda test sürecinde bulunuyor ve bu teknolojinin geliştirilmesinde, daha önce Hollanda merkezli ASML’de görev almış mühendislerin aktif rol oynadığı iddia ediliyor. EUV teknolojisi, modern yarı iletken çip üretiminde temel bir araç olarak kabul ediliyor. Intel ve TSMC gibi önde gelen çip üreticileri, nanometre düzeyindeki hassas üretimler için bu gelişmiş litografi sistemlerini kullanıyor. Çin’in geliştirdiği bu prototip henüz çip üretimi gerçekleştiremiyor olsa da, kaynaklar cihazın EUV ışığını başarıyla oluşturabildiğini belirtiyor. Bu özellik bile, Çin’in teknolojik ilerlemesinde kritik bir aşamaya işaret ediyor. Çin 2028’de üretime başlamayı hedefliyor Çin’in yerli EUV sistemini geliştirme çalışmaları, özellikle ABD’nin son yıllarda uyguladığı teknoloji ihracat kısıtlamalarına karşı bir yanıt niteliği taşıyor. Çinli yetkililer, ülkenin dışa bağımlılığını azaltmak ve yarı iletken üretiminde kendi kendine yetebilen bir ekosistem kurmak için kapsamlı bir yatırım stratejisi izliyor. Reuters’ın aktardığına göre, ülke 2028 yılında yerli EUV teknolojisiyle çip üretimine başlamayı planlıyor. Öte yandan, sektördeki bazı uzmanlar bu hedefin fazlasıyla iyimser olduğunu düşünüyor ve gerçekçi bir tarih …
Çin, ABD ambargolarına karşı kendi EUV teknolojisini geliştiriyor haberi ilk önce Teknoblog üzerinde yayımlandı.
Çin, üçüncü seviye otonom sürüş teknolojisine sahip iki elektrikli aracı onayladı
Çin, otonom araç teknolojileri alanında kayda değer bir ilerleme daha kaydederek, üçüncü seviye otonom sürüş sistemine sahip iki elektrikli otomobile ilk kez resmi onay verdi. Ülkenin Sanayi ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı (MIIT) tarafından yapılan açıklamada, Changan Auto ve BAIC Motor’un geliştirdiği iki sedan modelin belirli koşullar altında sürücüsüz şekilde hareket edebilen sistemlerle donatıldığı belirtildi. Bu gelişme, Çin’in otonom sürüş alanındaki düzenlemeler açısından yeni bir sayfa açtığına işaret ediyor. Amerikan Ulusal Karayolu Trafik Güvenliği İdaresi’ne (NHTSA) göre üçüncü seviye otonom sürüş, aracın tüm sürüş görevlerini kendi başına yerine getirebildiği, ancak sürücünün gerektiğinde kontrolü devralmaya hazır olması gereken bir otomasyon seviyesi olarak tanımlanıyor. Bu düzeyde araç, belirli yol ve trafik koşullarında sürücü müdahalesi olmadan ilerleyebiliyor; fakat sistem kendini devreden çıkarırsa, sürücünün anında kontrolü devralması gerekiyor. Çin üçüncü seviye otonom araçlar için hız ve bölge sınırlaması uyguluyor MIIT’in duyurusuna göre Changan’ın geliştirdiği elektrikli sedan, otoyollar ve şehir içi ekspres yolların tek şeritli bölümlerinde, trafik yoğunluğunun yaşandığı durumlarda otonom sürüş gerçekleştirebiliyor. Ancak bu yetenek yalnızca Çin’in Chongqing şehrinde belirlenen alanlarda ve maksimum 50 km/s hız sınırı içinde kullanılabilecek. BAIC tarafından üretilen diğer sedan modeli ise benzer otonom işlevlere sahip olmakla birlikte yalnızca Pekin’deki belirli bölgelerde ve 80 km/s’ye kadar hızla sınırlandırılmış olarak kullanılabilecek. Bakanlık …
Çin, üçüncü seviye otonom sürüş teknolojisine sahip iki elektrikli aracı onayladı haberi ilk önce Teknoblog üzerinde yayımlandı.
Nvidia Çin’in artan talebi nedeniyle birlikte H200 üretiminde kapasiteyi yükseltmeye hazırlanıyor
Nvidia, Çin’de artan taleple birlikte yeni nesil H200 grafik işlemcilerinin üretim kapasitesini genişletmeyi değerlendiriyor. Reuters tarafından isimsiz kaynaklara dayandırılan habere göre, Çinli teknoloji şirketlerinin hızla sipariş vermesi üzerine Nvidia, üretim hattında yeni düzenlemelere gitmeyi düşünüyor. Bu gelişme, şirketin H200 çiplerinin Çin’e satışına yönelik alınan son izinle doğrudan bağlantılı. H200 grafik işlemcileri, Nvidia’nın Hopper mimarili bir önceki nesil üst düzey yapay zekâ çipleri arasında en güçlü modellerden biri olarak öne çıkıyor. Daha önce, ABD hükümeti tarafından uygulanan ihracat kısıtlamaları nedeniyle bu çiplerin Çin’e satışı mümkün değildi. Ancak geçtiğimiz hafta, ABD Ticaret Bakanlığı Nvidia’ya Çin pazarında H200 satışına yeşil ışık yaktı. Bu onayın karşılığında Nvidia, Çin’deki H200 satış gelirinin yüzde 25’ini ABD hükümetine devretmeyi kabul etti. Nvidia H200, H20’ye göre çok daha güçlü Her ne kadar Nvidia H200 GPU’larını Çin’e satma izni almış olsa da, Çinli düzenleyici kurumlar bu ithalatı onaylama konusunda henüz nihai kararını vermedi. Bu aşamada, Nvidia’nın Çin için özel olarak özelleştirdiği H20 GPU’lara kıyasla H200’lerin çok daha yüksek işlem kapasitesi sunduğu belirtiliyor. Çinli şirketlerin bu nedenle H200’e yoğun ilgi gösterdiği ifade ediliyor. Üretimin sınırlı kapasitede olması da bu ilgiyi daha kritik hâle getiriyor. Bu arada, ülkedeki yapay zekâ geliştirme çabalarını hızlandırmak isteyen büyük teknoloji firmaları, başta Alibaba ve ByteDance …
Nvidia Çin’in artan talebi nedeniyle birlikte H200 üretiminde kapasiteyi yükseltmeye hazırlanıyor haberi ilk önce Teknoblog üzerinde yayımlandı.
CAS Space Uydusu Starlink’le 200 Metreye Kadar Yaklaştı
CAS Space’in 10 Aralık’ta Jiuquan’dan Kinetica 1 roketiyle yörüngeye taşıdığı dokuz uydudan biri, SpaceX’in Starlink uydusu STARLINK-6079’a 560 km irtifada yaklaşık 200 metreye kadar yaklaştı. Olay, SpaceX’in 12 Aralık’ta yaptığı paylaşımla gündeme geldi. Uçuş, Kinetica 1’in 11. görevi oldu ve toplam dokuz uyduyu Güneş eşzamanlı yörüngeye yerleştirdi: altı Çinli çok amaçlı uyduya ek olarak BAE…
Çin’de yapay zekâ endüstrisinin toplam ekonomik değeri 2025’te 1,2 trilyon yuanı aştı
Çin’de yapay zekâ endüstrisi, 2025 yılı itibarıyla 1,2 trilyon yuanı aşan toplam ekonomik değere ulaştı. Bu büyüklük, resmi kurumların yayımladığı sektörel verilerle doğrulandı. Değer artışı; üretim, sağlık, finans ve kamu hizmetleri gibi alanlara yayılan uygulamalardan kaynaklandı. Ek olarak, hem merkezi yönetim hem de yerel idarelerin desteklediği projeler bu tabloyu şekillendirdi. Bu ekonomik genişleme, çekirdek yapay zekâ teknolojileriyle sınırlı kalmadı. Bunun yanında algoritma geliştirme, veri işleme hizmetleri ve donanım üretimi de toplam değerin önemli bölümünü oluşturdu. Özellikle büyük dil modelleri, kurumsal yazılımlar içinde daha sık kullanılmaya başladı. Ne var ki bu kullanım yalnızca teknoloji şirketleriyle sınırlı ilerlemedi. Sanayi kuruluşları da yapay zekâyı üretim planlama ve kalite kontrol süreçlerine dahil etti. 2024 verileriyle karşılaştırıldığında artış oranı çift haneli seviyeleri geçti. Bu büyüme, bireysel kullanıcı sayısındaki yükselişle doğrudan ilişki kurdu. Akıllı asistanlar, görsel tanıma sistemleri ve otomatik metin üretim araçları günlük kullanıma girdi. Burada sana şunu özellikle aktarmak gerekir; kullanıcı tarafındaki bu yaygınlık, şirket yatırımlarını hızlandırdı. Öte yandan veri merkezlerine yapılan harcamalar da aynı dönemde belirgin biçimde arttı. Yapay zekâ şirketlerinin sayısı 2025 itibarıyla binlerle ifade edilir hâle geldi. Bu firmalar, yazılım, çip tasarımı ve bulut tabanlı çözümler üzerinde yoğunlaştı. Bunun yanı sıra üniversitelerle yürütülen ortak projeler sektöre nitelikli insan kaynağı sağladı. Devlet …
Çin’de yapay zekâ endüstrisinin toplam ekonomik değeri 2025’te 1,2 trilyon yuanı aştı haberi ilk önce Teknoblog üzerinde yayımlandı.
İki kazanma stratejisi
Ender Helvacıoğlu
Hiç Çinli bir devlet yetkilisinin ağzından “Moğolistan Çin’in eyaleti olsun”, “Nepal’i bize satsınlar”, “Japon Denizinin adını Kuzey Çin Denizi olarak değiştirdik”, “Kabil’i Orta Asya’nın Dubai’si yapacağız”, “Hindistan için en uygun yönetim biçimi hayırsever bir sosyalizmdir”, “Filipinler yönetimine meşruiyet vereceğiz”, “Hindiçini’de ulus devletlere ne gerek var; bize engel oluyorlar” türünden laflar duydunuz mu?
Duyamazsınız. Böyle hayalleri olsa bile uluorta söylemezler. Tarzları farklıdır çünkü.
Fakat ABD Başkanı Trump ve onun Ortadoğu Temsilcisi Barrack böyle lafları bol keseden atabiliyorlar. Muhatap devlet ve toplumlardan fazla tepki de almıyorlar; belki o denli ciddiye alınmadıkları, belki de -tersine- korkuldukları için. Dediklerini yapabiliyorlar mı? Ciddi bir toplumsal tepki görmedikleri yerlerde, evet, yapabiliyorlar. Son örnek Gazze ve Suriye’dir. Buraları kaba güç kullanarak istedikleri gibi at oynatabilecekleri devletsiz coğrafyalara ve toplumsuz kalabalıklara dönüştürdüler. İran ve Türkiye için de benzer tehlikelerin söz konusu olduğu biliniyor. Demek ki, tedbir alınacak kadar ciddiye alınmalılar, ama korkulup sinilecek kadar değil.
Dünyada, ABD ve ÇHC’nin stratejilerinde somutlaşan iki farklı “güç uygulama tarzı” karşı karşıya: Savaşarak ve sindirerek kazanma ile savaşmadan kazanma stratejileri.
Trump yönetiminin Kasım 2025’te ilan ettiği Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde saldırgan tarzı tüm unsurlarıyla görebiliyoruz. ABD, “arka bahçesi” denilen Güney Amerika ülkelerini ve “ön bahçesi” diyebileceğimiz Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini ya yıkıp yeniden dizayn ederek ya da tehdit edip korkutarak hizaya sokmaya çalışıyor. Hizadan kasıt ise açıkça asıl rakip ilan edilen Çin’e karşı ABD’nin yanında safa girmelerini sağlamak. Rusya ise hem tehdit edilerek hem de bazı tavizler verilerek Çin’den uzaklaştırılmaya çalışılıyor.
Çin ise hiçbir zaman böyle kaba güce dayalı saldırgan bir stratejiyi benimsemez. Çinli liderlerin söylemlerinde ve devlet belgelerinde hep barıştan, karşılıklı işbirliğinden, ekonomik istikrarın ve gelişmenin korunmasından, insanlığın ortak çıkarlarından vb. söz edilir. Savaşarak değil, sıcak çatışma dışı yollarla yavaş yavaş etki alanını artırarak kazanma stratejisidir bu. Bir benzetme yapmak gerekirse, satranç oyunu ile go oyunu arasındaki farkı gösterebiliriz. Lao Tse (Tao Te Ching / Yol ve Erdem Kitabı) ve Sun Tzu (Savaş Sanatı) gibi kadim Çinli bilgelerin metinlerinde de bu tarzın kökleri bulunabilir. Elbette bu iki tarzın da kendi içlerinde çeşitli varyantları var; farklı satranç ve go ekolleri olduğu gibi…
Tarihin derinliklerinden gelen iki farklı uygarlık tarzından kök alır bu yaklaşımlar. Daha önce birkaç kez yazdığım için sadece atıf yapacağım: Bilim ve Gelecek web sitesinde yayınlanan “Uygarlıklar tarihine ve geleceğine bakışımızı genişletmek…” (29.3.2024) ve “Çin neden savaşmıyor?” (19.4.2024) başlıklı makaleler.
Peki, hangi strateji daha etkili ve sonuç alıcıdır? İlk bakışta ABD stratejisinin daha etkili olduğu düşünülebilir. Güçlüdür, saldırmaktadır, yakıp yıkmaktadır, boyun eğdirmektedir ve sonuç almaktadır. Ortadoğu sürecini tüm sıcaklığıyla yaşıyoruz.
Fakat politikada güç kavramının “yıkıcılık” kadar “yapıcılık” bileşeni de vardır. Batı kapitalizmi iktidarı ele alıp kendi sistemini egemen kılıp dünyaya yayılmaya başladığından beri saldırgan bir strateji uyguladı. Ama tüm dünyaya uygarlık götürmek (burjuva modernitesi) gibi bir büyük anlatıya, misyona sahipti. Sömürü ve sömürgecilik bu ideoloji ile ambalajlanmaktaydı. Yani yıkıcılığının yanı sıra kendine özgü bir yapıcılığı da bulunmaktaydı. Günümüzde bu “yapıcılık” (dünyaya uygarlık ve demokrasi götürme misyonu) bizzat kapitalizm tarafından yük olarak görülmüş ve küpeşteden atılmıştır. Ortada sadece çıplak bir yıkıcılık kalmıştır.
İlginçtir, Trump yönetiminin hazırladığı ABD ulusal güvenlik stratejisi belgesinde de Avrupa’nın gerileyen hatta çöken bir medeniyet olduğundan söz ediliyor. Ama bu belgenin kastettiği Avrupa’nın yapıcılığının değil yıkıcılığının gerilemesidir. ABD, Avrupa’nın zayıflığından, yeteri kadar yıkıcı olamadığından ve kendisine yük teşkil ettiğinden söz ediyor.
İnsanlığa temel sorunlarının çözümüne ilişkin bir büyük anlatı sunamayan, yani yapıcılığı tükenen bir güç aslında güçlü değildir ve tarih boyunca görülmüştür ki, sonu yaklaşıyor demektir.
Günümüz Amerikan stratejisi artık bir “Pax Americana” (ABD egemenliğindeki bir barış) dahi vaat edemiyor. Böyle bir gücü ve potansiyeli bulunmuyor. Saldırganlığının nedeni de budur.
Peki, Çin stratejisi? Kısa vadede fazla savunmacı ve pasif bir strateji gibi gözükebilir. Gazze yıkımına ve Suriye’deki iktidar değişimine etkili bir karşı duruş geliştirmedi Çin. ABD ve İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karşı da direkt bir tutum almadı. ABD’nin başta Venezuela olmak üzere Latin Amerika’daki saldırgan girişimlerine karşı da benzer bir tutum alacağını öngörebiliriz.
Çin, sabırla bekler. Güncel olgulara takılmaktan çok geniş süreçleri göz önüne alır. Bu bizim (bizim kültürümüzün sosyalistlerinin bile) kolay kolay anlayabileceğimiz bir yaklaşım değil. Biz savaşa çağrıldığımızda “hoş geldi sefa geldi” diye gideriz! Çin’i “pasif” diye nitelememizin nedeni budur zaten.
Çin neyi bekler? Karşı tarafın güç zehirlenmesine uğramasını, kendi kendine zarar vereceği bir noktaya ulaşmasını ve çökmesini. Beklerken, barışçıl yöntemlerle etki alanını artırmaya çalışır. Geniş süreçte avantajlı konumları hedefler; bu uğurda kısa vadeli geri duruşları sineye çeker.
Öte yandan, büyük anlatılar düzleminde, modernitenin kazanımlarını (sadece Batı modernitesini değil, Doğu modernitesini de kastediyorum) savunan dünya çapındaki belki de tek odak ÇHC yönetimidir. Yapıcılık potansiyelinin özenle korunması, Çin stratejisinin en temel özelliğidir. Sadece uygarlık birikiminden değil, uygarlık tarzından da kaynaklanıyor bu özellikler.
ABD, Çin’i yok edebilir mi? Bütün dünyayı yok ederse, belki. Çin, ABD’yi yok edebilir mi? Böyle bir niyeti yok; nasıl olsa kendiliğinden çökecek!
Belki günün sıcak sorusu değil ama, biz de uzun vadeli düşünmeye çalışarak yine de soralım? Hangi strateji sosyalizm hedefi anlamında daha elverişlidir? Savaşarak kazanma mı, savaşmadan kazanma mı? Emin değilim, çünkü biz bir devlet değiliz. Ama bu soruya artık sadece insan-insan ilişkileri düzlemi değil insan-doğa ilişkisi düzlemi de dikkate alınarak yanıt verilmeli.
Savaşmadan kazanmak için çok güçlü olmak gerekir. Emekten daha güçlü ne var bu dünyada? Tanrı mı? Devlet mi? Sermaye mi? Yapay zekâ mı? Hepsi emeğin çocukları.
Yeni bir sosyalist strateji, daha genelleştirerek söyleyelim yeni bir sosyalist büyük anlatı, sadece Batı modernitesini değil Doğu modernitesini de kaynak alarak, bir sentez oluşturarak geliştirilebilir.The post İki kazanma stratejisi first appeared on Bilim ve Gelecek.
İki kazanma stratejisi
Ender Helvacıoğlu
Hiç Çinli bir devlet yetkilisinin ağzından “Moğolistan Çin’in eyaleti olsun”, “Nepal’i bize satsınlar”, “Japon Denizinin adını Kuzey Çin Denizi olarak değiştirdik”, “Kabil’i Orta Asya’nın Dubai’si yapacağız”, “Hindistan için en uygun yönetim biçimi hayırsever bir sosyalizmdir”, “Filipinler yönetimine meşruiyet vereceğiz”, “Hindiçini’de ulus devletlere ne gerek var; bize engel oluyorlar” türünden laflar duydunuz mu?
Duyamazsınız. Böyle hayalleri olsa bile uluorta söylemezler. Tarzları farklıdır çünkü.
Fakat ABD Başkanı Trump ve onun Ortadoğu Temsilcisi Barrack böyle lafları bol keseden atabiliyorlar. Muhatap devlet ve toplumlardan fazla tepki de almıyorlar; belki o denli ciddiye alınmadıkları, belki de -tersine- korkuldukları için. Dediklerini yapabiliyorlar mı? Ciddi bir toplumsal tepki görmedikleri yerlerde, evet, yapabiliyorlar. Son örnek Gazze ve Suriye’dir. Buraları kaba güç kullanarak istedikleri gibi at oynatabilecekleri devletsiz coğrafyalara ve toplumsuz kalabalıklara dönüştürdüler. İran ve Türkiye için de benzer tehlikelerin söz konusu olduğu biliniyor. Demek ki, tedbir alınacak kadar ciddiye alınmalılar, ama korkulup sinilecek kadar değil.
Dünyada, ABD ve ÇHC’nin stratejilerinde somutlaşan iki farklı “güç uygulama tarzı” karşı karşıya: Savaşarak ve sindirerek kazanma ile savaşmadan kazanma stratejileri.
Trump yönetiminin Kasım 2025’te ilan ettiği Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde saldırgan tarzı tüm unsurlarıyla görebiliyoruz. ABD, “arka bahçesi” denilen Güney Amerika ülkelerini ve “ön bahçesi” diyebileceğimiz Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini ya yıkıp yeniden dizayn ederek ya da tehdit edip korkutarak hizaya sokmaya çalışıyor. Hizadan kasıt ise açıkça asıl rakip ilan edilen Çin’e karşı ABD’nin yanında safa girmelerini sağlamak. Rusya ise hem tehdit edilerek hem de bazı tavizler verilerek Çin’den uzaklaştırılmaya çalışılıyor.
Çin ise hiçbir zaman böyle kaba güce dayalı saldırgan bir stratejiyi benimsemez. Çinli liderlerin söylemlerinde ve devlet belgelerinde hep barıştan, karşılıklı işbirliğinden, ekonomik istikrarın ve gelişmenin korunmasından, insanlığın ortak çıkarlarından vb. söz edilir. Savaşarak değil, sıcak çatışma dışı yollarla yavaş yavaş etki alanını artırarak kazanma stratejisidir bu. Bir benzetme yapmak gerekirse, satranç oyunu ile go oyunu arasındaki farkı gösterebiliriz. Lao Tse (Tao Te Ching / Yol ve Erdem Kitabı) ve Sun Tzu (Savaş Sanatı) gibi kadim Çinli bilgelerin metinlerinde de bu tarzın kökleri bulunabilir. Elbette bu iki tarzın da kendi içlerinde çeşitli varyantları var; farklı satranç ve go ekolleri olduğu gibi…
Tarihin derinliklerinden gelen iki farklı uygarlık tarzından kök alır bu yaklaşımlar. Daha önce birkaç kez yazdığım için sadece atıf yapacağım: Bilim ve Gelecek web sitesinde yayınlanan “Uygarlıklar tarihine ve geleceğine bakışımızı genişletmek…” (29.3.2024) ve “Çin neden savaşmıyor?” (19.4.2024) başlıklı makaleler.
Peki, hangi strateji daha etkili ve sonuç alıcıdır? İlk bakışta ABD stratejisinin daha etkili olduğu düşünülebilir. Güçlüdür, saldırmaktadır, yakıp yıkmaktadır, boyun eğdirmektedir ve sonuç almaktadır. Ortadoğu sürecini tüm sıcaklığıyla yaşıyoruz.
Fakat politikada güç kavramının “yıkıcılık” kadar “yapıcılık” bileşeni de vardır. Batı kapitalizmi iktidarı ele alıp kendi sistemini egemen kılıp dünyaya yayılmaya başladığından beri saldırgan bir strateji uyguladı. Ama tüm dünyaya uygarlık götürmek (burjuva modernitesi) gibi bir büyük anlatıya, misyona sahipti. Sömürü ve sömürgecilik bu ideoloji ile ambalajlanmaktaydı. Yani yıkıcılığının yanı sıra kendine özgü bir yapıcılığı da bulunmaktaydı. Günümüzde bu “yapıcılık” (dünyaya uygarlık ve demokrasi götürme misyonu) bizzat kapitalizm tarafından yük olarak görülmüş ve küpeşteden atılmıştır. Ortada sadece çıplak bir yıkıcılık kalmıştır.
İlginçtir, Trump yönetiminin hazırladığı ABD ulusal güvenlik stratejisi belgesinde de Avrupa’nın gerileyen hatta çöken bir medeniyet olduğundan söz ediliyor. Ama bu belgenin kastettiği Avrupa’nın yapıcılığının değil yıkıcılığının gerilemesidir. ABD, Avrupa’nın zayıflığından, yeteri kadar yıkıcı olamadığından ve kendisine yük teşkil ettiğinden söz ediyor.
İnsanlığa temel sorunlarının çözümüne ilişkin bir büyük anlatı sunamayan, yani yapıcılığı tükenen bir güç aslında güçlü değildir ve tarih boyunca görülmüştür ki, sonu yaklaşıyor demektir.
Günümüz Amerikan stratejisi artık bir “Pax Americana” (ABD egemenliğindeki bir barış) dahi vaat edemiyor. Böyle bir gücü ve potansiyeli bulunmuyor. Saldırganlığının nedeni de budur.
Peki, Çin stratejisi? Kısa vadede fazla savunmacı ve pasif bir strateji gibi gözükebilir. Gazze yıkımına ve Suriye’deki iktidar değişimine etkili bir karşı duruş geliştirmedi Çin. ABD ve İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karşı da direkt bir tutum almadı. ABD’nin başta Venezuela olmak üzere Latin Amerika’daki saldırgan girişimlerine karşı da benzer bir tutum alacağını öngörebiliriz.
Çin, sabırla bekler. Güncel olgulara takılmaktan çok geniş süreçleri göz önüne alır. Bu bizim (bizim kültürümüzün sosyalistlerinin bile) kolay kolay anlayabileceğimiz bir yaklaşım değil. Biz savaşa çağrıldığımızda “hoş geldi sefa geldi” diye gideriz! Çin’i “pasif” diye nitelememizin nedeni budur zaten.
Çin neyi bekler? Karşı tarafın güç zehirlenmesine uğramasını, kendi kendine zarar vereceği bir noktaya ulaşmasını ve çökmesini. Beklerken, barışçıl yöntemlerle etki alanını artırmaya çalışır. Geniş süreçte avantajlı konumları hedefler; bu uğurda kısa vadeli geri duruşları sineye çeker.
Öte yandan, büyük anlatılar düzleminde, modernitenin kazanımlarını (sadece Batı modernitesini değil, Doğu modernitesini de kastediyorum) savunan dünya çapındaki belki de tek odak ÇHC yönetimidir. Yapıcılık potansiyelinin özenle korunması, Çin stratejisinin en temel özelliğidir. Sadece uygarlık birikiminden değil, uygarlık tarzından da kaynaklanıyor bu özellikler.
ABD, Çin’i yok edebilir mi? Bütün dünyayı yok ederse, belki. Çin, ABD’yi yok edebilir mi? Böyle bir niyeti yok; nasıl olsa kendiliğinden çökecek!
Belki günün sıcak sorusu değil ama, biz de uzun vadeli düşünmeye çalışarak yine de soralım? Hangi strateji sosyalizm hedefi anlamında daha elverişlidir? Savaşarak kazanma mı, savaşmadan kazanma mı? Emin değilim, çünkü biz bir devlet değiliz. Ama bu soruya artık sadece insan-insan ilişkileri düzlemi değil insan-doğa ilişkisi düzlemi de dikkate alınarak yanıt verilmeli.
Savaşmadan kazanmak için çok güçlü olmak gerekir. Emekten daha güçlü ne var bu dünyada? Tanrı mı? Devlet mi? Sermaye mi? Yapay zekâ mı? Hepsi emeğin çocukları.
Yeni bir sosyalist strateji, daha genelleştirerek söyleyelim yeni bir sosyalist büyük anlatı, sadece Batı modernitesini değil Doğu modernitesini de kaynak alarak, bir sentez oluşturarak geliştirilebilir.The post İki kazanma stratejisi first appeared on Bilim ve Gelecek.
Evcil Kediler, İnsanlarla Yaşayan İlk Kedigiller Değildi
Evcil kedilerin gelmesinden 3.500 yıldan uzun bir süre önce, insanlar Çin’deki yerleşim yerlerinde leopar kedileriyle birlikte yaşıyordu.
Bu yazı Evcil Kediler, İnsanlarla Yaşayan İlk Kedigiller Değildi ilk olarak şurada yayınlandı: Arkeofili.